Türkiye’deki Protestolar: Beklenmedik bir Hareketin Politik Analizi

An anti-government protester shouts for help to extinguish a burning container in Istanbul's Taksim square June 4, 2013. PHOTO: Reuters

An anti-government protester shouts for help to extinguish a burning container in Istanbul’s Taksim square 4 June, 2013. PHOTO: Reuters

Didem Collinsworth (@akyeld) ve Hugh Pope (@Hugh_Pope)

Read this post in English.

S – İstanbul’daki olaylar nasıl bașladı ve ne kadar yayıldı?

27 Mayıs’ta ufak bir grup, șehrin merkezindeki son yeșil alanlardan biri olan Gezi Parkı’ndaki aǧaçların kaldırılmasını engellemek üzere parkta bir oturma eylemi gerçekleștirdi. Buradaki tahribat, hükümetin parkın bitișiǧindeki Taksim Meydanı’nı yeniden düzenleme projesi dahilindeki kaldırım genișletme uygulaması ile ilgiliydi. Ancak polisin 30 Mayıs Perșembe sabahı, parktaki grubu göz yașartıcı gaz uygulayarak ve çadırlarını ateșe vererek uzaklaștırma çabası protestoları geniș tabanlı bir harekete çevirdi.

Bunu takip eden 24 saat içersinde binlerce kiși daha eyleme katıldı. Polis eylemcileri basınçlı su ve gaz kullanarak daǧıtmaya çalıștı, ki bu uygulamalar Human Rights Watch tarafından “protestoculara karșı așırı güç kullanımı” olarak eleștirildi. Sloganlar da deǧișmeye bașladı ve protestocular Taksim projesine (parkın yerine alıșveriș merkezi getirecek, büyük bir yaya meydanı olușturacak, yeni bir cami inșaa edecek ve katedralin önünü kapayan çok sayıdaki dükkanı kaldıracak olan bir proje) itiraz etmenin yanı sıra, Bașbakan Erdoǧan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin istifasını talep etmeye bașladılar. 1 Haziran Cumartesi günü itibariyle, 100 kișinin yaralandıǧı belirtiliyordu.

Protestolar hızla büyüyerek önce Istanbul’un diǧer mahallelerine yayıldı, ve Türkiye’nin 60’dan fazla ili bir șekilde gösterilerden pay aldı.  Ankara ve İzmir’de sert çatıșmalar yașandı. Hatay’da bir protestocu, henüz nasıl olduǧu tam anlașılamayan bir șekilde, vurularak öldürüldü ve birbașka protestocu Istanbul’da grubun içerisine dalan bir arada tarafından ezildi. Milliyet gazetesine göre ülke çapında 3,400 protestocu tutuklandı, çoǧu sonra serbest bırakıldı. Tabipler Birliǧi ise 4 Haziran itibariyle 1,800 protestocunun yaralandıǧını açıkladı. Hükümet polis yaralalıların sayısı 244 olarak açıkladı. Pazar ve Pazartesi geceleri (2 ve 3 Haziran), Ankara’da ve İstanbul’un iki büyük caddesindeki çirkin çatıșmalarda, kötü șekilde yaralanan bazı protestocular tedavi için, gönüllü doktorlar tarafından kullanılan boǧaz kenarındaki bir Osmanlı camisine götürüldü.

S – Soru: Protestocular kim?

Bugün Türkiye’de daha önce görmediǧimiz bir durum var. Gösteriler spontan olarak gelișiyor, protestocuların çoǧu daha önce gösterilere katılan kișiler deǧil, ve eylemcilerin çoǧu profesyonel gruplardan, öǧrencilerden, futbol taraftarlarından ve radikal solcu gruplardan olușan karmașık bir gönüllüler koalisyonuna dayanıyor gibi gözüküyor.  2007’deki AKP karșıtı büyük, laik gösterilerle benzer tarafları var ama onlar sahnelere konușmacılar ve șarkıcıları çıkaran eski model faaliyetlerdi ve arkalarında o zaman daha güçlü olan askerdeki ve bürokrasideki eski Türk cumhuriyetçi yapısının gizli desteǧi bulunuyordu.

İstanbul’un ana caddelerinde gördüǧümüz protestocuların büyük çoǧunluǧu sosyal medya aǧları ile harekete geçen orta sınıf kișiler. Çoǧunun normal ișleri var — bankacı, avukat, akademisyenler ve diǧer özel sektör çalıșanları gibi. Taksim Meydanını temizlerken resimleri çekilen ünlüler var. Liseli öǧrenciler okuldan kaçarak ve ailelerine haber vermeden, direnișin rengi olan siyah kıyafetleri ile gösterilere katılırlarken yanlarında göz yașartıcı gaza karșı kullanmak için evdeki mutfaklarından doldurduklari sirkeli sular bulunuyor. Kadınlar özellikle ön plandalar.

Gösterilere paralel olarak, İstanbul’un orta ve üst sınıf mahallelerinde akșamları sıradan insanlar ve ev kadınları sokaǧa veya balkonlarına çıkarak cezve, tencere, tava veya metal tepsilere kașıklarla vurarak ses çıkarıyorlar. Bu neșeli bașkaldırı seslerine gösterilere verdiǧi desteǧi korna çalarak gösteren arabalar eșlik ediyor.

Daha da alıșılmadık olan, bu protestolarda farklı, rakip gruplar — örneǧin ülkenin yüzde 10′unu olușturan Aleviler, ulusalcılar, saǧ kanat muhafazakarları, az sayıda Islamcı ve Türkiyeli Kürtler, hatta bazıları yasadıșı PKK bayraǧı ile birlikte – yanyana yer alıyorlar. Protestolara solcu/Markist gruplar ve siyah flamalı anarșistler gibi bazı marjinal gruplar da katıldı. Bu gruptakiler genelde ön safhalarda yer alıp, polisle çatıșmalarda en agresif ve cesur davrananlar, ve eǧer hükümet kısa sure içinde protestolardaki anaakım kitlelere ulașmayı bașaramazsa, süreçten en fazla onlar kazançlı çıkacaklar.

Yine de, Türkiye’deki insanların önemli bir bölümü gösterilerin özünden veya sıradıșı olduǧundan habersiz. Bunun sebebi anaakım Türk televizyon haber kanallarının ilk bașlarda olayları yayınlamaması veya az yayınlaması. Medyanın hükümet baskısına boyun eǧdiǧi yönündeki eleștiriler güçlendi ve 3 Haziran günü önde gelen bir haber kanalı ile onun sahibi olan holding’in binası, o civardaki ofislerde çalıșanlar tarafından daha önce görülmemiș șekilde bir “öǧlen yemeǧi saati” protestosuna tanık oldu. Haber yayını ve yetkililerden düzenli açıklamalar alamayan birçok Türk çareyi Twitter ve Facebook’da buldu.

S – Protestocular ne istiyorlar?

Herkesin dile getirdiği, en popüler “başbakan istifa” sloganının ötesinde protestocuların belirgin bir talebi bulunmuyor. Ayrıca kendilerini hareketle özdeşleştiren İstanbul’daki bazı sivil toplum örgütlerinin liderleri dışında gösterilerin belirgin bir lideri de yok. Gezi Parkı projesi, bir nedenden ziyade bir katalizör, iktidardaki AKP tarafından gittikçe daha fazla dışlandıklarını hisseden orta sınıf, laik Türklerin bastırılmış duygularını açığa çıkaran bardağı taşıran bir son damla gibi görünüyor. Türkiye’de yeşil alanlara inşaat yapılması normalleşmiş bir durumken (İstanbul’un yalnızca yüzde 1.5’ini yeşil alanlar oluşturuyor) bu proje, AKP’ye oy vermeyenlerin hükümetin sürekli yaptığı inşaatlar ve diğer inisiyatifleri nedeniyle rahatsızlığının giderek arttığı birkaç haftanın ardından geldi.

Pek çok gösterici, İstanbul’u kamuoyunun sıfır veya sınırlı katkısı ya da denetimiyle değiştirecek olan bir dizi altyapı projesinin bir kısmına veya tamamına karşı çıkıyor. Son birkaç hafta içindeki projeler arasında, dünyanın en büyüğü olması planlanan üçüncü havaalanının ihalesinin verilmesi; İstanbul’un birçok semtinden görülebilecek bir tepeye yeni ve büyük bir caminin planlanması; Taksim yakınlarındaki Tarlabaşı semtinde devam eden ve tartışmalara yol açan kentsel dönüşüm planı uygulanması; ve İstanbul’da oldukça sevilen, eski bir sinemanın yıkılarak yerine yine bir alışveriş merkezinin yapılması bulunuyor. Marmara Denizi’nde oldukça büyük bir arazinin ıslah edilmesi ve İstanbul Boğaz’ına paralel büyük bir kanalın inşası da planlanıyor.

Bu durum, Türkiye’de laiklik yanlılarıyla dindar muhafazakarlar arasındaki sosyopolitik fay hattına dayanan mevcut kutuplaşmayı daha da keskinleştirdi. Çok sayıda gösterici, AKP’nin gizli bir İslamcı gündeme sahip olduğundan endişe duyuyor ve söz konusu endişe, protestolarda sık sık kullandıkları ve cumhuriyetin laik kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e  gönderme yapan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganında yansımasını buluyor. Mevcut huzursuzluğun ilk belirtisi, hükümetin alkollü içeceklerin satışına dair aniden bir dizi düzenleme getirmesinin ardından Mayıs ayının ortalarında sosyal medyada günler süren öfkeli mesajlarda görüldü. Başbakan Erdoǧan, alkolü asla yasaklamayacağını, düzenlemelerin amacının Türkiye’deki yasaları “ileri ülkelerdekilerle” uyumlulaştırmak ve alkollü araç kullanmaktan kaynaklanan kazalardaki çok sayıdaki ölümün önüne geçmek olduğunu ifade etti. Ne var ki laik Türkler, Erdoğan’ın aynı zamanda Atatürk’e dolaylı olarak “ayyaş” demesini ve düzenlemeleri dini gerekçelerle desteklemesini içerlediler. Bunları, hükümetin kendi laik yaşam şekillerine müdahale etmek yönünde yeni adımlar atacağının tehlikeli işaretleri olarak değerlendirdiler.

Protestors celebrating in Taksim Sq, 1 June. PHOTO: Hugh Pope

Protestors celebrating in Taksim Square, 1 June, 2013. PHOTO: Hugh Pope

Aynı zamanda ifade ve toplanma özgürlüğünün genişletilmesi yönünde, ABD’nin de daha önce pek görülmeyen biçimde açık destek verdiği talepler de mevcut. Özellikle sol gruplar, 2010’dan bu yana Taksim Meydanı’nda yapılan 1 Mayıs kutlamalarının bu yıl aynı meydanda yapılmasına izin verilmediği için oldukça öfkeliydiler. 1 Mayıs’ta kutlamalar yerine, son birkaç gündür olayların yaşandığı yerlerin birçoğunda polisle şiddetli çatışmalar görüldü.

Ancak göstericiler, herşeyin ötesinde hükümetin üslubunun, özellikle de Başbakan Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçmek üzere Türkiye anayasasını değiştirme ve sonrasında 2014’te başkanlığa adaylığını koyma çabaları hız kazanmışken, gitgide otoriterleşen, “en iyisini biz biliriz” tavrının değişmesini istiyorlar. (Başbakan Erdoǧan, geçtiğimiz hafta Boğaz’da devasa bir üçüncü köprünün temel atmasını yaparken Taksim’deki göstericiler için şunları söylemişti: “Siz ne yaparsanız yapın. Biz kararımızı verdik, verdiğimiz gibi bunu işleyeceğiz.”) Göstericilerin sık sık kullandıkları “faşizme karşı omuz omuza” sloganı, AKP’nin muazzam siyasi gücünü ülkede kendisine oy vermeyen ve görüşlerini dile getirebilecekleri gerçek bir muhalefet partisinin olmadığını düşünen yüzde 50’lik kesimi hor görmek için kullandığına dair duydukları öfkenin bir tezahürü olarak görülebilir.

S – Göstericiler yağma veya vandalizm yaptılar mı?

Bir kaç polis aracının tahrip edildiği, birkaç otobüsün parçalandığı ve gösteriler hakkında çok az haber yayınlayan bir televizyon kanalına ait minibüsün devrildiği Taksim Meydanı başta olmak üzere, çevrede bazı zararlar meydana geldi. Göstericilerle polis arasında sürekli çatışmaların yaşandığı bazı yollarda otobüs durakları, bariyerler ve kaldırımlar parçalandı ve barikatlar kurmak için kullanıldı. Özellikle Ankara’da şehir merkezinde bulunan bazı dükkanlar yağmalandı.

İstanbul’da Taksim Meydanı’na açılan İstiklal Caddesi’ndeki en büyük sorun, duvarlara ve mağazaların vitrinlerine yeni yazılan hükümet karşıtı yazılar oldu. Yalnızca bir dükkan, sürekli saldırılarla harap edildi ki bu da İstanbul’un AKP’li büyükşehir belediye başkanına ait olan pastane. Birkaç mağazanın vitrini kırıldı, ancak kısmen göstericilerin ısrarları nedeniyle yağmalanmadı. Mağazaların sahipleri, hasar gören dükkanlarını onarmakta ve yazıları silmekte hızlı davrandılar.

Başbakan Erdoǧan’ın kendilerini aşırı uç ve çapulcu olarak tanımlamasına karşılık olarak göstericiler arasında çoğunluğu oluşturan orta sınıf gençler, davranışlarına mümkün olduğunca dikkat ettiler, temizlik kampanyaları yaptılar ve hükümet tarafından gösterilmek istendiklerinden daha iyi vatandaşlar olduklarını kanıtlamaya gayret ettiler.

S – Bu, Arap dünyasındakilere benzeyen bir “Türk Baharı” mı?

Değil; bu, daha ziyade 10 yıldır iktidarda bulunan ve halkın duygularını doğru okuyamayan güçlü bir lidere gösterilen güçlü bir tepki.

Orta Doğu’daki birçok devletin aksine Türkiye, demokrasiyle işbaşına gelmiş bir hükümete sahip. 2011 seçimlerinde yüzde 50 oy alarak art arda üçüncü kez iktidara geldi. Etkili bir yönetim gösterdi ve örneğin otuz yıldır devam eden PKK isyanını ve ona paralel olan Kürt sorununu (bu konudaki raporlarımız/brifinglerimiz için buraya tıklayınız) çözmek üzere şimdilerde son derece önemli bir inisiyatifi sürdürüyor. Hükümetin gözlerini bu konudan uzaklaştırmasının barındırdığı tehlike, iki ayı aşkın süredir Türk ordusu ile PKK arasında ilk kez yaşanan ve bir askerin yaralanmasına neden olan 3 Hazirandaki çatışmada açıkça görüldü.

Ne var ki başbakanı istifaya çağıran sloganlara yapılan vurguya rağmen göstericilerin çoğunluğu bunun gerçekleşmesini beklemiyor veya Türkiye’deki rejimin köklü bir biçimde değişmesini de talep etmiyor. Daha ziyade, 10 yıllık iktidarının ardından kendilerinden gitgide daha fazla uzaklaştığını ifade ettikleri bir liderden, seslerinin duyulacağına ve endişelerinin dikkate alınacağına dair güvence istiyorlar.

S – Türk hükümeti, şimdiye dek nasıl tepki verdi?

Tepkiler çeşitli oldu. Bir taraftan nispeten popüler olan ve 2007’de iktidardaki parti tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, demokrasinin seçimleri kazanmaktan ibaret olmadığını, halkın ifade özgürlüğüne sahip olması gerektiğini ve kendisinin göstericilerin mesajını aldığını ifade etti. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da hükümetin insanlara biber gazı sıkmak yerine onlarla Taksim projesi hakkında konuşması gerektiğini söyleyerek halkla iletişim kurmaya çalıştı. Arınç, 4 Haziranda yaptığı, oldukça empati yüklü bir basın toplantısında tüm taraflara danışarak Taksim projesini gözden geçirmeyi önerdi.

Öte taraftan Başbakan Erdoǧan huzursuzluğun ilk haftasında meydan okuyan  tutumunu sürdürdü, protestocuları “bir avuç çapulcu” ya da iktidarına ülke içinde ve dışında muhalif olanların uzantısı olmakla suçladı. Evlerinde zorla tuttuğu yüzbinlerce destekçisinin olduğunu söyleyerek göstericileri üstü kapalı olarak tehdit ederken kavgacı bir ton benimsedi. (Kendi ifadesi, “benimle rekabet etmeye çalışmayın” şeklinde oldu.) Sosyal medyayı, özellikle de protestocuların organize olmasında önemli bir araç olan Twitter’ı suçladı, “yalan ve abartının daniskası” ve “toplumun başbelası” olmakla eleştirdi.

Olayların uzlaşmayla mı yoksa daha fazla gerilimle mi sonlanacağı, iki yıl içinde yerel ve genel seçimler ile cumhurbaşkanlığı seçiminden geçecek olan Türk siyasetinin önümüzdeki on yılını belirleyebilir.

S – Türk hükümeti ne yapmalı?

  • Protestocular arasında hakim olan ana gruplarla diyalog kurmalı. Bazı organize gruplar, hala Gezi Parkı’nda nöbet tutuyorlar ve en azından parkla ilgili belirli taleplere sahipler. Temsilcilerinin başbakanla görüşmelerine ve görüşlerini ifade etmelerine izin verilmeli. Başbakan ayrıca bu parkın ve ulus için büyük öneme sahip diğer alanların geleceğine karar verirken daha kapsayıcı bir süreç sunabilir.
  • Polis güçlerini barışçıl gösteriler ve toplantılardan çekmeli ve onları yalnızca vandallık, yağma ve benzeri durumlarda mülkleri korumak üzere kullanmalı; yanlış biçimde kalabalığa doğrudan biber gazı kapsülü atanları cezalandırmalı; Taksim Meydanı’nda barışçıl gösterilerin yapılabileceğini duyurmalı.
  • Aşırı ve orantısız güç kullananların yargılanmasını sağlamalı ve zarar görenlere tazminat vermeli.
  • Anaakım Türk televizyon kanallarında olayların en geniş şekilde yer almasını sağlamalı. Haberlerin sesinin kısılması, hükümetin toplumun tüm kesimlerinde uzun vadeli güvenilirlik kazanma mücadelesine zarar verecek kısa vadeli bir taktiktir.
  • Bu krizi, yeni bir anayasa çalışmaları da dahil olmak üzere bireysel ve kolektif özgürlükleri genişletmeyi amaçlayan Türkiye’nin duraklayan reform sürecini yeniden başlatmak için bir fırsat olarak kullanmalı. Bu, PKK ile barış görüşmelerinin başarılı olmasını sağlamakta halihazırda hayati bir öneme sahip ve hükümet, Kürtlerin sıkıntılarını ele alırken Türkiye’deki herkesin endişelerini göz önünde bulundurmaya gayret etmeli. Yapılması gerekenler arasında, siyasi açıdan muhalif görüşlerin şiddet içermeyen yöntemlerle ifade edilmesinin suç olmaktan çıkması amacıyla terörle mücadele yasasının değiştirilmesi, eğitimde ve kamu hizmetlerinde tüm anadillerin kullanılmasına izin verilmesi, yerinden yönetim ve yüzde 10 olan seçim barajının partiler için yüzde beşe indirilmesi bulunuyor.
  • Başbakan Erdoǧan, daha gerçekçi ve empati içeren bir tonla daha fazla destek kazanacaktır. Göstericileri çapulcu ve aşırı görüşlü olarak nitelendirmek, onbinlerce göstericinin sıradan insan olduğunu ve Türk toplumunun tüm kesimlerini içinde barındırdığını kendi gözleriyle gören pek çok kişinin ancak öfkesini arttırmaya yaramaktır.

Comments are closed.